20 Mart 2013 Çarşamba

Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü - Aimee Bender




Diyelim ki bu kitabı bir insan yazdı, kim niye yayınlar ki? Hadi yayınladı bir şekilde diyelim; Nasıl uluslar arası en çok satan kitaplardan biri olabilir? Aslında bu noktada kendime kızmıyor değilim. Kitap kapağı tasarımından ve kitabın arka kapağında ki bilgilerden fazlaca etkilenip aldığım kitaplar hakkında büyük bir özeleştiri yapmam gerekiyor sanırım. Bunun yanında uluslar arası çok satanlar listesi hakkında da şüphelerim bu kitapla daha da arttı.
8 yaşında ki bir kızın dünyasını anlatmakla, 8 yaşındaki bir kızın dünyasını 8 yaşında ki bir kız gibi yazmanın arasında çok büyük fark olduğunu düşünüyorum. Kitabın dili sonlara doğru işkence olmaktan çıkmaya yakın gibi gözükse de, bütüne bakıldığında, akıcı olmayan, sıkıcı, üzüntü verici ve yaratıcılıktan olabildiğince uzak bir roman var karşımızda. Beni, kitabı sonuna kadar okumaya zorlayan tek şey, eleştirisini yapıp, insanların vakit kaybına uğramamasını tavsiye etmek.

Birde bu yazıyı yazarak, kitabı okumuş olup bana anlayamadığımı anlatacak birilerinin olabileceği umut ediyorum.
Şimdi yazacağım şey kitap içeriği ile ilgili olacak belki ama yazmadan geçemeyeceğim. Yediği limonlu pastadan annesinin duygularını anlama yeteneği olan genç kızımızın abisinin yeteneği, sandalye ve benzeri mobilyalara dönüşmek. Evet abisi sandalye oluyor. Sonuna kadar kitabı okuyup başka bir anlam çıkacak mı diye çok bekledim ama hayır. Durum çok açıkça bu şekilde. Ya birileri okuyucuyla gerçekten dalga geçiyor yada benim algılarım bu kitabı özümseyip anlamaya yeterli değil.

 

16 Mart 2013 Cumartesi

FENERBAHÇE / GALATASARAY AYRIŞMASI

 

 
Özellikle son birkaç yılda sosyal medyanın da gelişmesiyle birlikte gözüme çarpan bir olgudan bahsetmek istiyorum.

Bir Fenerbahçe taraftarı olarak en büyük rakibimiz olan Galatasaray’ın başarılı olmamasını istemem gayet doğal olmalı. Rekabette hep daha başarılı olmayı istersiniz. Fakat söz konusu Avrupa kulvarı olunca işler biraz daha değişiyor sanırım. Ülke puanı, ülke prestiji gibi düşüncelerle rakibinize Avrupa maçlarında başarı dileyebilir hatta başarılı olduğunda sevinebilirsiniz. Bütün bu söylediklerim elbette Galatasaray takımı taraftarları içinde geçerli.

Şimdi dürüst olalım. Rakibimiz Avrupa maçında başarısız olursa hangimiz içten içe sevinmiyoruz? Tabi ki söylemlerde başarı dilemek, başarıyı tebrik etmek şık bir davranış. Başka bir açıdan Galatasaray’ın  Schalke eşleşmesinde turu geçmesi benim işime geldi. Çünkü ligde başa baş bir mücadele var ve rakibimin aklının şampiyonlar liginde olması, lige yeterince konsantre olamamasını beraberinde getirebilir. Yine de maçı izlerken insanın bir yanı “işi buraya kadar getirdiler, turu geçsinler ve çeyrek finalde iki takımla Avrupa da olalım” demiyor değil.

Tüm bu kafa karışıklıklarının ışığı altında oluşan dışa vurumlar benim canımı en çok çıkan şey. Başta bahsettiğim sosyal medya, içimizde ki canavarın ortaya çıkmasına olanak sağladı sanıyorum.

Günlük hayatta sessiz, kibar, aklı başında olarak tanıdığım erkek/kadın birçok arkadaşım, tanımadığım binlerce insan kendi başarı veya başarısızlığını rakibi üzerinden kutluyor yada lanetliyor;

- “Bu galibiyet bizi çekemeyenlere girsin çıksın” lar dan tutunda, Avrupa galibiyetini diğer takım taraftarları üzerinden kutlayan birçok iletiyle karşılaşmak bana ne kadar ayrışmaya başladığımızı göstermeye yetiyor.

Nedir bu öfke? Neden Avrupa kulvarında ki bir maçta rakibimize küfür ederiz ya da rakibimizin rakibine ait yabancı bir takım/ülke bayrağını stadımızda sallandırırız? Kültür, ırk, din, dil üzerinden yeterince ayrışamadıkta, gönül verdiğimiz takımlar üzerinden bir ayrışma daha geçirmek istenişimizi göremiyor muyuz?
Biraz daha sakinlik, az daha centilmenlik, bolca saygı diliyorum herkese.