25 Haziran 2018 Pazartesi

AHLAT AĞACI






      Ortalama bir sinemasever olarak hayatımda ilk defa Nuri Bilge Ceylan filmi izlemeye, sinemaya gittim. Sanat filmi eleştirisi yazacak değilim elbette. Daha çok benim gibi bu filme gitmeye niyetlenen ama gözü korkan arkadaşlarıma yardımcı olmak amacıyla yazıyorum  bu yazıyı.
      En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim, bu filmi mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Amerikan filmlerinin yapaylığına, teknolojisine, hızına, sürükleyiciliğine inat bir film. Baştan sona doğal, dibine kadar bizden, sakin, usul usul bir film. Anlatmak istediğini küfürle, bağıra bağıra anlatmaktan da kaçınmayan bir film.
      Tek planda 35 dakika, 40 dakika süren sahneler ve kesintisiz diyaloglar var. Zaten filmin tamamı 3 saat 8 dakika. Bence buna kendinizi hazırlayarak gidin.
      Oyunculuklar harika, söylenecek tek söz yok. Film ne anlatıyor derseniz bence pek bir önemi yok. Muhteşem planlara, uzayan ama dolu dolu diyaloglara kendinizi bırakın derim.

    

27 Mayıs 2015 Çarşamba

MIDDLESEX - Jeffrey Eugenides





    Son zamanların çok satanlar listesinden bir roman Middlesex. Bir kitabı alıp incelemek için bir sürü sebebiniz olabilir; (Altın kural, seks her zaman satar) Kitabın ismi önemli. Tanıtım cümlesi de ilgi çekici ise sizi bir yerden yakalayıverir. Middlesex Detroit'de bir semt adı fakat kitabın içeriği ile doğrudan yada dolaylı ilişkili de.

"Ben iki kez doğdum:
 İlkinde 1960 yılının Ocak ayında, Detroit için inanılmaz derecede dumansız bir günde kız olarak ve daha sonra tekrar 1974 yılının Ağustos ayında Petoskey'de bir acil kliniğinde, ama bu defa ergenlik çağında bir delikanlı olarak."

Kitap bu cümleyle başlıyor. Hermafrodit (çift cinsiyetli) bir insanın 3 kuşak hikayesini anlatma iddiasında, üstelik Bursa'nın bir köyünden başlayıp, ipek böceğine, Kozahan'a değinip Amerika'da son bulan bir hikaye. Benim için hayli merak uyandırıcı oldu.

Kitap 9 yıla yakın bir süre içerisinde yazılmış, sanırım sırf bu yüzden bazı kısımlarında kopukluklar var. Bu kadar üzün bir süre içerisinde bu gayet makul bir durum. Son zamanlarda okuduğum ve beğendiğim kitapların ortak özelliği bana yeni bir şeyler öğretebilecek bilgilerle dolu olması oldu. Middlesex'ten araştırmak için epey not tuttum, yeni şeyler öğrendim. Alfa 5 redüktaz eksikliği nedeniyle oluşan bu hermafrodit vakasının epey yaygın olduğunu öğrendim mesela ve yazar bu durumda olan insanların ne gibi duygular yaşayabileceğini hissettirdi bana. Bazen maalesef seçme şansınız olamayabiliyor.

Kurtuluş savaşı zamanını bir Yunan yazarın kaleminden okumak ilgi çekici. 3 kuşak aileyi anlatması bakımından Orhan Pamuk'un son romanı "Kafamda Bir Tuhaflık" ile benzer yönleri var fakat Pamuk'un özellikle bu "kuşak ve değişim" meselesini romanının merkezine almasından dolayı bu konuda Yunan yazara göre çok daha başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Gayet akıcı, sürükleyici, bilgi dolu, fazlaca cinsel bilgi içeren bir roman Middlesex. Bilin istedim.

8 Ocak 2015 Perşembe

MARSLI - ANDY WEIR






    Bir kitabı almaya karar vermenizde tanıtım yazısı ne kadar etkilidir? Bu kitabı incelerken okuduğum yazı şöyleydi ;

"O, Dünya'nın en ünlü adamı. Sorun şu ki, Dünya'da değil." 

   Mark Watney, benim kitaplarda tanıştığım en iyi karakterlerden biri oldu. Açıkçası kitabı çok sevmemin yanında bir karakteri de bu kadar sevmek beni bir hayli mutlu etti.

   Marslı son zamanlarda okuduğum en iyi kitap. Andy Weir bu hikayeyi önce internette yayınlamaya başlamış. Ardından hikaye beğenilince kitap olarak basılmış. Hali hazırda ise film haklarını alan Ridley Scott Marslı adlı romanın filmini çekmekte. Baş rolünde Matt Damon'ın oynacağı filmi merakla bekliyorum.

   İthaki Yayınlarından çıkan bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum. Yalnızca bilim kurgu sevenlerin değil, kitap okumayı seven herkesin okuması gerekir. Eğlenceli, komik, macera dolu ve zihin açıcı bir kitap. İyi okumalar..  

15 Aralık 2014 Pazartesi

İŞTE BENİM ZEKİ MÜREN





Her şeyden önce belirtmeliyim ki Yapı Kredi Yayınları harika bir eser yayınlamış. Klasik söylemlerle devam edecek olursak, tam arşivlik bir eser. Zeki Müren'i bir kitaba sığdırmak bence mümkün değil ama bu kadar güzel resimlerle, küçük notlarla ve ilginç konularla anlatabilmek önemli bir iş.

Bir Bursalı olarak Zeki Müren'in yeri bizde her zaman farklıdır. Cenazesinde o büyük kalabalığı dün gibi hatırlıyorum. Büyüklerimiz, ne kadar büyük bir sanatçı olduğunu anlatır dururlardı. Bursa'da gittiğiniz herhangi bir kafede, çay bahçesinde Zeki Müren'in eşsiz sesini duymanız an meselesidir. Hala Bursa'yla yaşar Zeki Müren. Bursa'nın o güzel atmosferine yakışır, ona renk katmaya devam eder.

Kitapta gençliğinden itibaren adım adım hayatının bütün evrelerine değinilmiş. Ne kadar renkli, işini ne kadar değer vererek ve hakkını vererek yaptığına dair bir sürü kanıt bulabilirsiniz. Özellikle dikkatimi çeken bölümlerden biri ; "Niçin Mini ve Maksi Etek Giydim" başlıklı bir yazısı. Ben ikna edici buldum açıkçası. Neden Paşa lakabı aldığından tutunda, elbiselerine ve sahne dekorlarına verdiği ilginç isimlerin hikayelerine kadar bir çok renkli bölümü zevkle okuyacağınızı ve içindeki fotoğraflara her defasında ayrı ayrı şaşıracağınızı düşünüyorum

Zeki Müren gerçekten bir Sanat Güneşi. Son olarak yakın bir zamanda rastladığım kısa bir videoyu da paylaşmak istedim. Eğer daha önce izlemediyseniz, Türkçeye ve diline ne kadar hakim olduğunu bir kez daha görebilir ve ne kadar zarif bir insan olduğuna bir kez daha şahit olabilirsiniz.


25 Ekim 2014 Cumartesi

Haruki Murakami - Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları





Murakami kitapları çıktığı gün uzun kuyruklar oluşturabilen popüler bir yazar. Bu özelliği kimi kitapseverlerin hoşuna gitmese de benim açımda hiç bir sorun oluşturmuyor. Hatta keşke Türkiye'de herhangi bir kitabın ilk çıktığı gün uzun kuyruklar oluşsa da bende saatlerce onu beklesem. Son kitabı "Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları" 23 Ekim günü Doğan Kitap etiketiyle piyasaya çıktı.

Kitabı alıp bir an önce okumayı çok istedim, şimdide bittiğine üzülmüş durumdayım. Kitabın genel melankolik havasının buna katkısı olabileceğini düşünüyorum. Kitap ile ilgili düşüncelerimi paylaşmadan önce belirtmeliyim ki kitabın kapak tasarımı bence harika olmuş. Dünyada ki diğer örneklerle karşılaştırdığımda açık ara en iyi görsele sahip ve içeriğiyle en uyumlu olanı diyebilirim.

Kitabı ilk elime aldığında ismini beğenmemiş fakat Murakami'nin bu isimden de iyi bir şeyler yaratabileceğine güvenmiştim. Yanılmamışım, kitabın uzun ismi kitabın kısa bir özeti gibi. Aslında müthiş yaratıcı bir hikaye yok bu güzel kapağın ardında. Ama Murakami'nin güzel cümleleriyle kurduğu kendine özgü bir dünyada, kısa bir gezintiye çıkmanızı sağlayacak satırlar bulabileceksiniz.

Her kitabında olduğu gibi müzik yine baş rolde. Murakami bu sefer insanın iç dünyasında düşündüğü fakat kimseyle paylaşmaya gerek bile duymadığı, saçma sapan ayrıntılarla dolu iç dünyasını paylaşıyor okurlarıyla. Arkadaşlık üzerine kurulu bir hikaye bu. İlişkiler, renkler ve renksiz hayatın bir kesiti. Ben bir çırpıda okudum, ilk defa Murakami okuyacaklar için çok uygun bir başlangıç kitabı olmuş diye düşünüyorum. Çünkü Murakami gerçeküstü hayal dünyasına bu sefer fazla uğramamış. Kısa bir hikayede tadımlık ve alıştırmalık bir bölüm var ve zevkle okuyacağınızdan eminim. İyi okumalar..

6 Temmuz 2014 Pazar

FLORİD : DİŞ MACUNUNDAKİ ZEHİR (Mİ?)




Konumuzun başlığını hemen cevaplayalım; Evet, florid yüksek oranda zehirli bir kimyasal. Kullandığımız birçok tüketim ürününde çok sayıda zehirli madde var. Genelde çok az miktarlarda içerdikleri için vücuda doğrudan zehirli bir etkileri olmuyor. Fakat son zamanlarda okuduğum yazılara Populer Science'ın temmuz sayısında ki makale de eklenince konuyu iyice merak etmeye başladım.

Ülkemiz insanı komplo teorilerine oldukça meraklı. Ne yalan söyleyeyim benimde her zaman ilgimi çeken konular olmuştur. Diş macunu içeriğinde bulunan florid maddesinin etkileri arasında bulunan, sinir sistemini olumsuz etkileme özelliği sayesinde, yıllardır içme sularına florid karıştırılarak insanlar üzerinde sakinleştirici etki elde etme çabasında olunduğuna dair komplo teorileriyle karşılaşmak mümkün. 

Florid sinir sistemine etki etmesinin yanında, diş çürüklerini önlemiyor, tedavi etmiyor, aksine diş minesinin doğal yapısını bozuyor ve kırılgan kemik ve dişlerin başlıca sebebi olduğu da belirtiliyor. Son yıllarda kanserle ilişkilendirilen çalışmalar dahi yapılmış. Konuyla ilgili araştırma yaptıkça komplo teorilerine inanmaya daha meyilli oluyorsunuz.

Kişisel olarak diş fırçalamanın üzerine hep düşünmüşümdür. Sonuçta asıl amaç ağzımızı ve dişlerimizi temiz tutmak ve çürüklere karşı koruma sağlamak. Ben bu temizliğin macun kullanmadan da yapılabileceğini düşünüyorum. Elbette bu temelleri olmayan basit bir öngörü sadece. Konuyla ilgili araştırma yaptıkça ne kadar farklı bilgiler olduğunu da görmüş oldum. Mesela yıllardır nedenini bilmediğim bir şekilde mutlaka dini motifler eşliğine anlatılan bir misvak gerçeği var. Misvak geçmişte de kullanıldığı üzere mantıklı bir alternatif olabilir. Misvak hakkında bilgi edinmek için araştırma yaptığımda kafam iyice karıştı. Hatta bir diş macunu markası "misvaklı diş macunu" piyasaya sürmüş ve verdiği ürün bilgisinde "- florid ve misvak özlü yeni diş macunu" şeklinde bir açıklama yaparak kafamın tamamen karışmasını sağlamıştır.

Uzmanlar özellikle florid içeren diş macunlarının asla yutulmaması gerektiğini belirtiyorlar. Özellikle 5-6 yaşına kadar olan çocuklarda bu sebepten dolayı florid içeren diş macunu kullanmamak gerekiyor. Piyasada florid içermeyen ürünler mevcut. Bu kadar araştırmanın ve verilen bilgilerin üzerine florid içeren ürünlerden uzak durmak bana mantıklı geliyor. Konu ile ilgili daha detaylı bilgiye ulaşmak isteyenler için aşağıda vereceğim link üzerinden bilgi edinebilirler. Florid'in alzhemier üzerindeki etkisinin araştırıldığı çalışmanın son kısmında bu konu üzerinde daha fazla araştırma yapılmasının gerekli olduğu belirtiliyor.

http://cobid.wordpress.com/2009/11/16/florid%E2%80%99in-melatonin-seviyeleri-ve-alzheimer-benzeri-norodejeneratif-hasarla-iliskisi-uzerine-bir-hipotez/

24 Eylül 2013 Salı

MO YAN - KIZIL DARI TARLALARI

  


     Mo Yan, 2012 Nobel Edebiyat Ödülü'nü, "halk masallarını, tarihi ve günümüzü sanrısal gerçekçiliğiyle kaynaştırdığı" gerekçesiyle kazandı yazıyor kitabın arka kapağında. Son zamanlarda herhangi bir kitabı bu kadar iyi anlatan bir cümleye denk gelmemiştim. Mo Yan'ın Türkçeye çevrilmiş sadece bir kitabı olduğu için diğer kitapları hakkında yorum yapamıyorum ama bu cümle bu kitap için biçilmiş kaftan.
   
    Kitabın neredeyse tamamı "mışlı" geçmişle anlatılıyor. Çin'in geçmiş döneminde ki yaşantı parça parça verilmiş. Bol bol argo kullanılmış. Ama bu kitap için bol bol kelimesi kullanılacaksa ilk sırayı mutlaka kızıl darı tarlaları alacaktır. Bu kitabın ismi asla başka bir şey olamazdı diyorsunuz kitabın sayfalarında ilerlerken. Her yer kızıl, her yer, her şey darı ile alakalı.
  
    Daha önceleri MoYan'a ait bir kısa öykü okumuştum, esprili, merak uyandırıcı bir üslubu olduğu kesin. Fakat bu kitabı okumak isteyenlere tavsiyem büyük beklentiye girmemeleri yönünde olacak. Mo Yan gerçekten bir masal anlatıyor kitabında. 1900'lü yıllarında başında Japonların Çin topraklarında yaptığı işkenceler, Çinlilerin kendi insanları arasında ki baskınlar, savaş, kan, vahşet ve aklınıza gelebilecek her türlü kötü durum çarpıcı bir şekilde, masal tadında anlatılmış. Kitabın bütünü hakkında fikir vermeyecek olsa da, sadece bir cümle kitaptan alıntı yaparak size ufak bir ipucu vermek istiyorum;

 "..Yolda duran birlik üyeleri patlamanın etkisiyle havalanmış, kolları bacakları kopmuş, bağırsakları dışarı fırlayıp kokmaya başlamış, kopan uzuvları kalabalığın üzerine dolu gibi, güzel ve nazik bir aşk gibi yağmış."