13 Nisan 2013 Cumartesi

Nedir Bu Tanrı Parçacığı / Higgs Bozonu ?




En başından söylemeliyim ki  fizik üzerine bir şeyler anlatacak, ahkam kesecek değilim. Bir şeyleri merak ediyorum sadece; araştırıp birkaç bilgi kırıntısına ulaşınca da paylaşmak istiyorum.
Uzun yıllardır CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) de yapılan deneylerde Tanrı Parçacığını aradıklarını okuruz, işitiriz. 14 Mart 2013 tarihinde Higgs Bozunu’nun varlığı doğrulandı.

Higgs Bozunu bir atom altı parçacık. 35 yıl önce Peter Higgs isimli profesör, “Maddenin neden kütlesi var?” sorusuna cevaben şu teoriyi açıklamış; “Bütün evreni dolduran bir Higgs alanı var ve parçacıklar Higgs alanıyla etkileşime girerek kütle kazanıyorlar”. Görüldüğü üzere Peter amca biraz egoist bir insanmış ki buluşunu direk kendi ismiyle konumlandırmış. Hakkıdır elbet. Benim burada ilgimi çeken “Tanrı  Parçacığı” denilmesinin kütle kazandırmakla ilgisinin olup olmadığı. Eğer bu isim bu yüzden verildiyse fazla iddialı ve tartışmaya müsait bir tercih olmuş.

Yine okuduğum bir yazıda bu konuyla ilgili bir makale hazırlayan bir bilim adamı, bu teoriyi açıklarken biraz gerilmiş ve makalesinin başlığını “Tanrının Belası Parçacık” şeklinde yazmaya kadar işi götürmüşken, editörünün uyarısı ve düzeltmeleriyle işi “Tanrı parçacığına" bağlamalarıyla iş tatlılıkla çözülmüş ve bu olaydan sonra bu vaka böyle anılır olmuş.

Bu yazıyı yazmak için bir sürü makale okudum. Kimi aslında böyle bir buluşun gerçekleşmediğini, CERN’de ki deneylere devam edebilmek için(hatta para kaynakları kesilmesin diye) bir şeyler bulduk demek için bu haberin yapıldığını iddia etmekte. Kimi kafayı verilen isme takıp Allah’a şirk koşmaya dair nutuklar atmakta. Kimi de bu yapılan buluşun bulunduğumuz zamanda pek faydasını göremesek de, önümüzde ki yıllar boyunca çok önemli bir buluş olduğunu anlayacağımız vurgusunu yapmakta.

Yine bu buluşun derinlemesine fizik ayrıntıları ve açıklamalarına da birçok kaynaktan ulaşabilirsiniz.

Kısa bir göz gezdirmeyle madde – antimadde,  dünyanın oluşumu – büyük patlama vs gibi konularla bağlantısı olan bu buluşun ardından birçok tartışmanın yapıldığı ve daha da yapılacağını düşünüyorum. Dilerim bu buluş, en kısa zamanda insanlığa müspet katkıları olan bir hale bürünür, evrenin yapısını anlamamızı sağlar ve bize büyük kolaylıklar getirir.

20 Mart 2013 Çarşamba

Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü - Aimee Bender




Diyelim ki bu kitabı bir insan yazdı, kim niye yayınlar ki? Hadi yayınladı bir şekilde diyelim; Nasıl uluslar arası en çok satan kitaplardan biri olabilir? Aslında bu noktada kendime kızmıyor değilim. Kitap kapağı tasarımından ve kitabın arka kapağında ki bilgilerden fazlaca etkilenip aldığım kitaplar hakkında büyük bir özeleştiri yapmam gerekiyor sanırım. Bunun yanında uluslar arası çok satanlar listesi hakkında da şüphelerim bu kitapla daha da arttı.
8 yaşında ki bir kızın dünyasını anlatmakla, 8 yaşındaki bir kızın dünyasını 8 yaşında ki bir kız gibi yazmanın arasında çok büyük fark olduğunu düşünüyorum. Kitabın dili sonlara doğru işkence olmaktan çıkmaya yakın gibi gözükse de, bütüne bakıldığında, akıcı olmayan, sıkıcı, üzüntü verici ve yaratıcılıktan olabildiğince uzak bir roman var karşımızda. Beni, kitabı sonuna kadar okumaya zorlayan tek şey, eleştirisini yapıp, insanların vakit kaybına uğramamasını tavsiye etmek.

Birde bu yazıyı yazarak, kitabı okumuş olup bana anlayamadığımı anlatacak birilerinin olabileceği umut ediyorum.
Şimdi yazacağım şey kitap içeriği ile ilgili olacak belki ama yazmadan geçemeyeceğim. Yediği limonlu pastadan annesinin duygularını anlama yeteneği olan genç kızımızın abisinin yeteneği, sandalye ve benzeri mobilyalara dönüşmek. Evet abisi sandalye oluyor. Sonuna kadar kitabı okuyup başka bir anlam çıkacak mı diye çok bekledim ama hayır. Durum çok açıkça bu şekilde. Ya birileri okuyucuyla gerçekten dalga geçiyor yada benim algılarım bu kitabı özümseyip anlamaya yeterli değil.

 

16 Mart 2013 Cumartesi

FENERBAHÇE / GALATASARAY AYRIŞMASI

 

 
Özellikle son birkaç yılda sosyal medyanın da gelişmesiyle birlikte gözüme çarpan bir olgudan bahsetmek istiyorum.

Bir Fenerbahçe taraftarı olarak en büyük rakibimiz olan Galatasaray’ın başarılı olmamasını istemem gayet doğal olmalı. Rekabette hep daha başarılı olmayı istersiniz. Fakat söz konusu Avrupa kulvarı olunca işler biraz daha değişiyor sanırım. Ülke puanı, ülke prestiji gibi düşüncelerle rakibinize Avrupa maçlarında başarı dileyebilir hatta başarılı olduğunda sevinebilirsiniz. Bütün bu söylediklerim elbette Galatasaray takımı taraftarları içinde geçerli.

Şimdi dürüst olalım. Rakibimiz Avrupa maçında başarısız olursa hangimiz içten içe sevinmiyoruz? Tabi ki söylemlerde başarı dilemek, başarıyı tebrik etmek şık bir davranış. Başka bir açıdan Galatasaray’ın  Schalke eşleşmesinde turu geçmesi benim işime geldi. Çünkü ligde başa baş bir mücadele var ve rakibimin aklının şampiyonlar liginde olması, lige yeterince konsantre olamamasını beraberinde getirebilir. Yine de maçı izlerken insanın bir yanı “işi buraya kadar getirdiler, turu geçsinler ve çeyrek finalde iki takımla Avrupa da olalım” demiyor değil.

Tüm bu kafa karışıklıklarının ışığı altında oluşan dışa vurumlar benim canımı en çok çıkan şey. Başta bahsettiğim sosyal medya, içimizde ki canavarın ortaya çıkmasına olanak sağladı sanıyorum.

Günlük hayatta sessiz, kibar, aklı başında olarak tanıdığım erkek/kadın birçok arkadaşım, tanımadığım binlerce insan kendi başarı veya başarısızlığını rakibi üzerinden kutluyor yada lanetliyor;

- “Bu galibiyet bizi çekemeyenlere girsin çıksın” lar dan tutunda, Avrupa galibiyetini diğer takım taraftarları üzerinden kutlayan birçok iletiyle karşılaşmak bana ne kadar ayrışmaya başladığımızı göstermeye yetiyor.

Nedir bu öfke? Neden Avrupa kulvarında ki bir maçta rakibimize küfür ederiz ya da rakibimizin rakibine ait yabancı bir takım/ülke bayrağını stadımızda sallandırırız? Kültür, ırk, din, dil üzerinden yeterince ayrışamadıkta, gönül verdiğimiz takımlar üzerinden bir ayrışma daha geçirmek istenişimizi göremiyor muyuz?
Biraz daha sakinlik, az daha centilmenlik, bolca saygı diliyorum herkese.

3 Ocak 2013 Perşembe

Bir Trafik Diyaloğu ve Zihniyet


 
Anlatmak istediğimi basit bir şekilde grafikle desteklemek istedim, fazlasıyla basit oldu ama açıklamayı okuyunca anlaşılacağını düşünüyorum.
Eski Batı Garajı yolu, yeni yapılan Timsah Arenanın hemen önünde ki yola çıkarken bu akşam yaşadığım küçük bir diyalog bahsetmek istediğim;
Yeşil işaretlediğim araç benim, en öndeyim ve yola çıkıyorum. Neredeyse arkamda bekleyen 5 aracı geçip benimde önüme kırarak benden önce yola çıkan araç kırmızıyla işaretli. Yol vermemeye çalıştım ama ben durmasam araç bana çarpacaktı. Kornaya bastım bir tepki vermedi, içinde 3 erkek olduğunu gördüm. Hastası olduğunu yada sıkıntılı bir durumda olduğunu sanmıyorum. Bir müddet takip edip ileride yanına gelerek camı açmasını söyledim. Diyalog aynen şöyle ;
Ben: Yaptığın çok ayıp kul hakkına girer bu.
Adam: Ne alakası var ben bir şey yapmadım, hem senin yaptığın ayıp belki benim hastam var ve sen bana yol vermedin!
Ben: Hastan olsa dörtlülerini yakardın ben zaten sana yol verirdim.
Adam: İşte esas öyle yapsam sahtekarlığa girerdi !
Konuştuğum genç aklı başında saldırgan olmayan birine benziyordu. Tersi durumlarda aşağıya inip kavga etmek isteyen birçok kişi ile de karşılaştım. Hem de arabada 3 kişilerdi ve kavga durumunda büyük sıkıntı yaşayabilirdim.
Anlatmak istediğim şu; 5 arabanın önüne geçip de bunu normal olarak gören bir zihniyet iyi bir zihniyet değil. Bunu trafikte yapıp kendinde hiç suç görmeyip üzerine beni suçlu çıkaran bir zihniyetin hayatın her alanında hiçbir şeye saygı göstermemesine şaşırmıyorum artık ama içime de sindiremiyorum. Eminim bir çoğumuz bu basit olayın çok daha talihsiz örneklerini yaşıyoruz ve yaşayacağız. Peki hangi ara bu hale geldik biz?
 

19 Kasım 2012 Pazartesi

Son Sefarad - Beyazıt Akman

İmparatorluk II
 

Tarihi olaylara tanıklık ederek hiç sıkılmadan okuyacağınız güzel bir kitap hayal ediyorsanız Beyazıt Akman'ı okumanızı şiddetle tavsiye edeceğim.

İmparatorluk serisinin ilk kitabı "Dünyanın İlk Günü"nde yazar Fatih'i ve Fetihi anlatmış ve o kitabı da beğenerek okumuştum. Okumadıysanız, ilgi duyuyorsanız mutlaka onu da okumanızı öneririm.

Öncelikle gerçekten akıcı bir üslubu var yazarın. Hikayeyi birçok  ayrı koldan anlatıyor ve her hikayeyi ortalama 4-5 sayfada aktardığı için hiç sıkılmadan bir çırpıda 100 sayfa okumuş buluyorsunuz kendinizi.

Her zaman bildiğiniz duyduğunuz tarihi kişiliklerin, elbette kurgulanmış haliyle, neler yaşadığını, hissettiğini Beyazıt Akman'ın kaleminden okumak mutluluk verici. Şimdiden İmpatorluk III' ün beklentisine girmemek işten değil.

3 yıllık bir araştırmanın sonunda ortaya çıkartılmış bu eser her sayfasında bunun hakkını veriyor. Araştırmadan,özümsemeden yazılmayacak ayrıntılarla dolu bir eser olduğunu düşünüyorum. Denizcilik terimlerinden tutun, hat sanatının incelikleri ve felsefesine; yıldız biliminden tutun engizisyonun temellerine, semavi dinlerin dünya tarihine etkisine kadar bir çok bilgiyi zevkle okuyacağınızdan eminim.

16.yy da katoliklerin İspanya topraklarında yaptığı zulüm karşısında müslümanların ve yahudilerin yardım çağrısına kayıtsız kalmayan II. Bayezid'ın 5 asırdır anlatılmayan hikayesinin anlatıldığı kitabı şiddetle tavsiye ediyorum.

16 Kasım 2012 Cuma

Samsung Galaxy Note II

 

 
Öncelikle bunun bir inceleme yazısı olmadığını belirtmeliyim. Uzun yıllardır iphone kullanıcısı olan ve aylardır iphone 5 in çıkmasını bekleyen biri olarak neden Galaxy Note II aldığımı ve bunun yanı sıra bu yazıyı yazma ihtiyacı duymamın sebeplerini açıklayacağım.

Türkiye gibi büyük bir pazarda neden Apple Store olmadığını yada başka yöntemlerle Apple'ın yeni çıkarttığı ürünleri ülkemizin pazarına niçin bu kadar gecikmeyle getirdiğini bir türlü anlayamıyorum. İphone 5 in tanıtımının üzerinden tam 2 ay geçti ve hala ürünün Türkiye pazarına garantili olarak girişine 1 ay kadar var. Fazla naz aşık usandırıyormuş evet. Ben Apple taraftarlığı yolunda ilerlerken bir şekilde İphone 5 almayı kafama koymuşken Galaxy Note II hakkında uzun bir inceleme yazısı okudum. Acaba mı diye düşünürken şimdi elimde gerçekten güçlü,kaliteli ve çok fonksiyonlu bir cihazla mutlu olduğumu söyleyebilirim.

 
Herkesin aklına ilk gelen soru çok büyük değil mi? Evet şuan 5.5inç lik ölçüsüyle piyasada ki en büyük cihazlardan biri ama  tek elle rahatlıkla kullanabiliyor (bayanlarda biraz sorun olabilir) ve bunun için çeşitli ayrıntılarla kolaylık sağlamışlar; tuş takımının sağa bitişik olarak küçük halde kullanılması örneği resimde görülebilir. Bu sayede tek elle kullanabiliyorsunuz.
 
Bu cihazı tercih etmemde ki en büyük sebeplerden biride fotoğraf ve video kalitelerinin artması, oyunların daha çok yer kaplaması sonucu oluşan hafıza ihtiyacı. Almayı düşündüğüm (ve en uygun fiyatlı) İphone 5, 16 GB ve arttırılabilir hafızası yok. Buna karşın Galaxy Note II'nin hafızasını arttırma şansınız var (Micro SD kart desteği sayesinde).
 
Fiyat açısından da oldukça avantajlı bir durumla karşı karşıya kaldım. Note II'yi 10 taksitle 1800 TL ye aldım. En az bir ay sonra alabileceğim İphone 5'in ise en az 2400 fiyat etiketi olacağını düşünüyorum.
 
Bunun yanı sıra 4 çekirdekli işlemcisi ve 2gb önbelleği ile Note II piyasada ki en güçlü cihaz. Kullanım sırasında bunu çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Açıkçası kullandığım dizüstü bilgisayarımdan bile güçlü bir donanımı var ve çoğu zaman birçok işlemi bilgisayarımdan daha hızlı yapabiliyorum. Gerçek anlamda Multitasking (çeşitli işlemleri aynı anda yapabilme) özelliğini sadece bu cihazda görebilirsiniz. Resimde görüldüğü üzere YouTube'dan video izlerken Twitter da gezinebilirsiniz. Mail, mesajlaşma, galeride gezinme ve aklınıza gelebilecek herşeyi aynı anda yapmanıza izin veren bir sisteme sahip.
 
İçerinde bulunan S-pen kalemi ile çok sayıda uygulamayı yönetebiliyorsunuz. Uygulamaları kullanmak, internette gezinmek ve mesajlaşmak hatta mail atmak için bu kalemi bu kadar kullanabileceğimi düşünmemiştim. Gerçekten çok işlevsel bir yardımcı özellik.
 
Kamera ve video çekiminin kalitesi oldukça başarılı. Bunun yanında İphone'un aksine kamera ayarlarını istediğiniz gibi yönetebilme şansına sahipsiniz. Yüksek çözünürlüklü ekranda oyun oynamanın, bir şeyler izlemenin yada internette gezinmenin keyfide gerçekten bambaşka.
 
Tüm bu özellikleri kullanırken insanın aklına gelen önemli sorulardan biride pil ömrü. 1 haftalık kullanımım sonucunda gözlemim, biraz pasif bir kullanımla rahatlıkla 2 tam gün pilinin dayandığı. Ben gün boyu cihazı kullanmama rağmen henüz 1 gün içinde tam boşalmış bir halde sarj etmek için prize takamadım. Mutlaka %30'luk bir yüzde kullanım için kalıyor. Buda İphone 4 yada 4s ten farklı bir pil performansı olmayan İphone 5'e karşı bir başka avantajlı taraf.
 
Sonuç olarak ilk defa kullandığım Android işletim sisteminden de oldukça memnunum ve büyüklüğü sorun olmayacak herkese bu telefonu gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.
 
 
 

6 Kasım 2012 Salı

Tohumlarımızın Nesli Tehlike Altında!

Binlerce yıllık tarım geleneğini barındıran Anadolu topraklarında yetişen yerli tohumlar yaşamın sürekliliğini temsil ediyor.

Atadan kalma tohumlarımız;

* Lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazinedir
* Binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış numunelerdir
* Tarımsal biyoçeşitliliğin önemli bir parçası ve yaşamın sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazıdır
* Dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır

Ancak bugün Anadolu’ya özgü yerel tohum çeşitliliğimiz yok oluyor. Tek seferlik, ticari tohumların egemenliği nedeniyle gıdamızın ve geleceğimizin güvencesi yerli tohumların nesli tehlike altında! Yeryüzünde zengin çeşitlilikteki yaşamı sürdürebilmek, atalık tohumlarımızı gelecek kuşaklara aktarmamıza bağlı.

TOHUM TAKAS AĞI, yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımızın korunup yaygınlaşmasını amaçlıyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Adım Adım Oluşumu desteğiyle yürüttüğü TOHUM TAKAS AĞI KAMPANYASI’na destek olarak,

* Anadolu’nun dört bir yanındaki ekolojik çiftliklerde yerli tohumların çoğaltılarak paylaşılmasını sağlayacak;
* Bu toprakların yüzlerce yıllık bereketinin, lezzetinin, besin zenginliğinin ve kültürünün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için sağlam patikalar oluşturacaksınız.

Verdiğiniz desteğin her kuruşu binlerce yeni tohuma dönüşecek...

Kredi kartı ile bağış yapmak istiyorsanız: https://www.bugday.org/portal/BagisAdimAdim.php

EFT/havale yoluyla bağış yapmak istiyorsanız:
Alıcı Adı: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
Garanti Bankası Karaköy Şubesi - Şube No: 400
Hesap No: 6295240
IBAN No: TR67 0006 2000 4000 0006 2952 40

www.bugday.org - www.yasasintohumlar.org
facebook.com/BugdayDernegi
twitter.com/BugdayDernegi
Twitter paylaşımlarınız için hashtag: #YasasinTohumlar

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.