20 Eylül 2012 Perşembe

Jehan BARBUR - SARI



Uzun zamandır dinlemediğim bir albümü koydum geçen gün arabamla yol alırken CD çalara. Feridun Düzağaç şarkılarının söylendiği, İyilik Güzellikspor. Çok dinlemiştim bu albümü ama 9.cu şarkı hiç bu kadar dikkatimi çekmemişti. Dinledim başa döndüm dinledim,bütün gün aynı şarkıyı dinledim. Yeniköy şarkının ismi, etkileyici bir ses; Jehan Barbur söylüyor.

İsmini duymuştum elbette ama kendi adıma bu kadar geç keşfetmeme kızdım. Tesadüfe bakın ki yeni albümü çıktı pazartesi,albümün ismi "Sarı" ,hemen aldım. Gerçekten etkileyici bir ses ve kaliteli bir albüm dinlemek isterseniz gidin alın. Uzun uzun anlatmaya çok gerek yok. Kaliteli işleri takip edip, destek olup, tavsiye etmek lazım gelir diye düşünüyorum.

12 Ekim de Bursa'da Nazım Hikmet Kültür Evi'nde albüm lansman konseri de var. Bir aksilik olmazsa gidip canlı canlı da izlemek planlarım arasında.

Şöyle de güzel bir internet sitesi mevcut ;

http://www.jehanbarbur.com/

Şarkıları kısa kısa dinleyip fikir edinilebilir.

10 Eylül 2012 Pazartesi

R.H.C.P. İstanbul Konseri Ardından..

 



Bu resim konserin bitişinden yarım saat sonra çekildi; olayları tersten anlatmak istedim zira organizasyonda düzgün giden hiçbir şey göremedik. Konser bitti ama insanlar dışarıya çıkamadılar, o kadar oyalanmamıza ve arka kapıdan çıkıp epey yürümemize rağmen hala meydan insan doluydu. İnsanlar dört bir yana yürüyüp evlerine gidecek bir araç arıyorlardı ve bunun bizim için mümkün olması en az 45 dakika yürüyüşün ardından gerçekleşti. Aracımızla gidemedik çünkü otopark yok. Çıkışta taksi ve servis araçlarının olacağı söylendi onu da göremedik.
 42bin bilet satıldığı söylendi; o alana o kadar insanı sığdırmak en hafif tabiriyle insafsızlık. Temel ihtiyaçlara ulaşılamamasından hiç söz etmiyorum bile. 1. Kategorideydik ve balık istifi izledik konseri.

RHCP den önce Athena çıktı sahneye, enerjileri yerindeydi ama sahnenin ne sesini ne ışığını kullanamadıkları için hep yaşattıkları coşkuyu  yakalayamadık bu sefer. Belki de beklentimizi RHCP a göre ayarlamıştık bilemiyorum.. Zaten Athena sahneden inerken , müziğe başlamamıza sebep olan gurupların başında gelen RHCP ı sizinle beraber izlemek için yanınıza geliyoruz, diyerek tamamladı konserini.

Vakit geldi, Josh koltuk değnekleriyle sahneye geldi, montunu çıkarıp Ayyıldızlı tişörtüyle yerine otururken Flea ve Antony sahneye geldi..Işıklar açılıp ilk sesi duyduğum andan itibaren 2 saat nasıl geçti bilmiyorum. Ne yorgunluk kaldı ne kalabalık ne açlık ne susuzluk. Ben hayatımda böyle bir performansı bir daha görebileceğimi düşünmüyorum.  Konserin tamamı usta bir yönetmenin elinden çıkmış görsel bir şölen gibiydi, sanki adam 2 saat içinde 21 ayrı klibi canlı canlı çekip bize izletti. Taraflı olabilirim kabul ediyorum, gerçekten bu adamların yaptığı müziği seviyorum ve sahnede bütün beklentilerimi fazlasıyla karşıladılar Ölmeden önce yapmam gerekenler listemin üst sıralarında olan bir hayalim gerçekleşmiş oldu böylece.

Konsere girişte elbette saatler sürdü. Birçok kontrolden geçip deney fareleri gibi labirentlerden dolaşıp her seferinde tamam şimdi alana ulaştık derken kalabalığa takılıp durduk. O anlarda etrafıma bakındığımda en dikkatimi çeken şey kalabalığın çok genç ve (bence) düzgün tiplerden oluştuğuydu. Benim bu dünyada yaşadığım süre kadar (1983 ten beri) müzik yapan bu genç adamları böyle güzel bir toplulukla izlediğim için bütün aksiliklere rağmen kendimi şanslı hissediyorum..

6 Eylül 2012 Perşembe

Hayvan Yemek - J. Safran Foer




Öncelikle kitabın arka kapağında yazılanların bende oluşturduğu algıyı karşılamayan bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Şu sıralar listelerde olan tavsiye edilen ve açıkçası kışkırtıcı ve merak uyandırıcı bir ismi olan bir kitap Hayvan Yemek.
Ben daha çok yemek yeme alışkanlıklarımızın, dürtülerimizin altında yatan sebepleri ve bunlara bağlı olarak yemek yeme tercihlerimizi nelerin etkilediğine dair bir anlatım bekledim ve bununla ilgili tek bir paragrafa bile rastlamadım. Ama kitabı okudukça bir biyolog olarak beni yeterince tatmin eden çarpıcı bilgilere ulaştığımı söylemem gerekir. Kitabın dili biraz dağınık, konulara açıklama olmaksızın aniden giriş yapıyorsunuz. Genel olarak “sinai hayvancılık”tan bahsediliyor kitapta. Nasıl bir vahşet yaşandığı, ne gibi zararları olduğu, nasıl bir ekonominin döndüğü ve bu sayede hiçbir politikanın müdahale etmediği/edemediği uzun uzun anlatılmış.

Ölümü gerçekleşmeden derisi boynuna kadar yüzülmeye başlanmış sığırlardan, daha çok kas kütlesi elde etmek için genetiğiyle oynanmış ve bu yüzden hemen hepsi kısacık yaşamları boyunca acı çekerek yaşayan hindilerden, sayısız işkence gören ve bütün yaşamını kıpırdamadan geçiren domuzlardan ve daha bunun gibi birçok örnekten bahsediliyor. Ekolojik olarak ta nasıl bir kirliliğe yol açıldığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor yazar. Ama bunları anlatırken küresel olarak değil sadece Amerika tarafından anlatmış.
Ülkemiz adına ben bu kadar karamsar olmadığımı belirtebilirim; ama korkularım yok değil. Bu kadar acıyı, vahşeti okuyunca bile yemek alışkanlıklarımdan eti çıkarmayı aklımdan geçirebilirken, bu olaylara canlı şahit olmak beni epey zorlayacaktır diye düşünüyorum.

Yine de tüm bunların insanın kendini bir şeylere inandırmasıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar sayısız kurban bayramında tanık olduğum görüntülerin yanında, bir biyolog oluşumdan dolayı normal insanlara göre çok daha fazla hayvanla haşır neşir olduğumu söyleyebilirim. Kitabın yazarının da söylediği gibi et yemeği ben de seviyorum ama buna karar vermek benim elimde.

21 Ağustos 2012 Salı

22/11/63 - Stephen King





Uzun yıllardır herhangi bir Stephen King romanı okumamıştım. Küçükken okuduklarım hep biraz fantezi-korku-gerilim içerdiği için uzak durdum sanırım. Ama 22/11/63 adlı kitabı görünce dikkatimi çekti. Hem J.F.Kennedy suikasti hem zaman yolculuğu hem de bir King romanı.
Kitap beklediğimden iyi. Ne beklediğimi bende tam olarak bilmememe rağmen okurken kendimi olayların akışına kaptırıp aynı anda yeni şeylerde öğreniyorsam o kitap benim için okumaya değerdir. Zamanın içinde yolculuk, her zaman insanların ilgisini çeken bir konu olmuştur. Başka bir dünya, başka bir zaman, benim gibi Matrix ve Geleceğe Dönüş filmlerinin hayranı biri içinde çok cazip bir konu.

Sıradan bir hayatınız var. Elinize aniden bütün dünyanın akışını değiştirebilecek bir imkan geçiyor. Neyi değiştirirdiniz? Hangisine gücünüz yetebilirdi? Geçmişte şimdi olduğunuzdan çok daha mutlu olmanız olası mı? King J.F. Kennedy suikastini engellemeyi hayal etmiş, bu sayede dünyanın daha yaşanabilir bir yer olacağını düşlemiş, kim bilir? Bunları yazarken de siz 60’lar Amerika’sın da bir yolculuğa çıkarıyor.

Kitap 816 sayfa, uzun olduğunu düşünen, aynı hikayenin çok daha az sayfada anlatılabileceğini savunan yorumlar okudum fakat ben onlara katılmıyorum. Stephen King okumak bana keyif verdi, sizinde aynı keyfi almanızı umarak iyi okumalar dilerim.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

LEFTER - Haluk Hergün

                    
                    Futbolun Ordinaryüsü




Ülkemizde gün geçtikçe artan kutuplaşmalara karşı Lefter bir abide gibi yükseliyor bu kitapta. Sadece Fenerbahçelilerin değil, futbolu sevenlerin değil herkesin okuması gereken bir biyografi oluşturmuş Haluk Hergün. Dolu dolu içeriğiyle hiç sıkılmadan okunabilen, hem Türk futbol tarihini hem de Lefter’in uzun yaşam öyküsünü bu kadar naif bir şekilde aktarabilen bir eser oluşturmak hiçte kolay olmamalı.
Hep kulaktan dolma bilgilerle dinlediğimiz Lefter’in gerçek yaşam öyküsü yer alıyor bu kitapta. Lefter, Türkiye’sine, Büyükada’sına, Fenerbahçe’sine, futboluna aşık bir insan. 20 yıla yakın aktif futbol oynayan, ardından uzun yıllar antrenör-oyuncu olarak Türkiye’nin çeşitli yerlerinden görev alıp futbolu herkese sevdiren bir efsane Lefter. Onu izleme şansına erişen herkes  Lefter’den daha iyisinin olmayacağı konusunda hemfikir. Kitabın yanında gelen Nebil Özgentürk’ün harika belgeselinde Lefter’in birkaç görüntüsü izleme şansına sizde erişiyorsunuz. Kitabı okurken, DVD deki görüntüleri izlerken gururlanmamak, duygulanmamak mümkün değil.

Ünlü İtalyan futbol adamı Pozzo Lefter için şöyle demiş ; “Eğer avucuma bir top yerleştirmek mümkün olsaydı, bu avucuma Lefter’de sığabilseydi, Lefter benim avucumda o topla çalım atardı. Öyle büyük bir futbolcu..” Bizde ki meşhur söylem gibi ; “Ver Lefter’e yazsın deftere..”
Şimdi artık Büyükada’ya gidip Lefter’in gezdiği sokaklarda gezip, mezarına bir çiçek bırakmak, ardından Fenerbahçe müzesini ziyaret edip çıkışta Lefter heykeliyle bir poz resim çektirmek bana farz oldu. Keşke daha önce bir imkanını bulup, bir şekilde büyük ustaya ulaşıp, Çubukluya bir imza attırabilmek gibi bir zekayı gösterebilseydim diyorum kendi kendime.

Nur içinde yat “Turco” Lefter.. Futbolun Ordinaryüsü.. Ayyıldız’da Çubuklu’da bize emanet..




9 Ağustos 2012 Perşembe

LÖSEV Gönüllüsü Olmak Bir Ayrıcalıktır...

Büyük LÖSEV Ailesi, lösemili&kanserli çocuk ve ailelerin bu zorlu mücadelede yalnız olmadıklarını göstermek için sevgi ve azimle çalışan bir vakıftır. LÖSEV kurulduğu 1998 yılından bugüne dek faaliyetlerini duyarlı kişi ve kuruluşların destekleri ve binlerce GÖNÜLLÜSÜ’nün katkılarıyla gerçekleştirmiş; Türk halkının konu hakkında daha bilinçli ve duyarlı olmasıyla beraber tedavide %91'lere çıkardığı başarısını %100’e çıkartmayı hedeflemiştir.


LÖSEV'e gönlünü veren gönüllüler LÖSEV’in her etkinliğinde aktif rol almakta, vakıf çalışmalarına aktif katılım göstererek çocukları hayata bağlamaktadırlar.

Yüreğinde paylaşım ve sevgiye yer olan herkesi Lösev gönüllüsü olmaya davet ediyoruz.

Lösev gönüllüsü olabilmek için aşağıdaki formu doldurmanız yeterli: http://bit.ly/losevgonullusu
Lösev’i Facebook’ta takip etmek için: www.facebook.com/losev0660
Lösev’i Twitter’da da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

3 Ağustos 2012 Cuma

Hüsnü Şenlendirici ve Trios Chios


EGE’NİN İKİ YANI




Bir albümün ismi ve kapak tasarımı içeriğiyle bundan daha uyumlu olamaz sanırım. İlk parça başlar başlamaz Ege’nin iki yakasında dolaşmaya başlıyorsunuz. Biraz buzuki,biraz klarnet,biraz keman,biraz kanun derken Yunan müziğinden girip Türk ezgilerinde buluyorsunuz kendinizi. İki halkın sesleri,enstrümanları,tınıları içice geçmiş bu albümde.
Sakız Adasının usta müzisyenleri,Türkiye’nin en değerli müzisyenlerinden biriyle Babylon paydasında buluşarak muhteşem,arşivlik bir eser yaratmışlar.

Hüsnü Şenlendirici benim için klarnetinden çıkan büyülü sesin nefesinin sahibi, müthiş bir müzisyen. Hakkında çıkan hiç bir haber beni ilgilendirmez. Ben onu Laço Tayfa'dan,Athena'nın Yalın'ın şarkılarında ki müthiş nağmelerinden tanıyorum,hatta duyduğum herhangi bir klarnet sesinin Hüsnü Şenlendirici tarafından icra edilip edilmediğini bile anlayabiliyorum. Çünkü başka bir ses başka bir teknik başka bir duyguyla üflüyor klarnetini. Bu albümde de derinden hissedebiliyorsunuz Hüsnü Şenlendirici'nin farkını..

Yunan müzisyenin “Bekledim de gelmedin” yorumu ve saatlerce çalsa dinleyebileceğim kanun taksimiyle hüzünlendiğiniz anda, “Ada Sahilleri” ile coşup “Kadifeden Kesesi” ile eğlenirken, Hüsnü Şenlendirici’nin enfes yorumuyla kendinizden geçiyorsunuz.

Albüm 2010 yılında çıktı piyasaya, ama hala CD çalarımda sık sık kendine yer buluyor ve çoğu zaman bende yunanca öğrenme ve şarkılara daha coşkulu katılma isteği uyandırıyor.

Markellos Pouplos’un yorumuyla “Bekledim de Gelmedin” in youtube kaydını paylaşmak istedim. Albüm hakkında size az çok fikir vereceğini düşünüyorum, ayrıca aynı eseri Bonus parça olarak albümde yer alan Merve Özbey Hanımefendinin yorumundan da dinlemenizi şiddetle  öneririm.