19 Kasım 2012 Pazartesi

Son Sefarad - Beyazıt Akman

İmparatorluk II
 

Tarihi olaylara tanıklık ederek hiç sıkılmadan okuyacağınız güzel bir kitap hayal ediyorsanız Beyazıt Akman'ı okumanızı şiddetle tavsiye edeceğim.

İmparatorluk serisinin ilk kitabı "Dünyanın İlk Günü"nde yazar Fatih'i ve Fetihi anlatmış ve o kitabı da beğenerek okumuştum. Okumadıysanız, ilgi duyuyorsanız mutlaka onu da okumanızı öneririm.

Öncelikle gerçekten akıcı bir üslubu var yazarın. Hikayeyi birçok  ayrı koldan anlatıyor ve her hikayeyi ortalama 4-5 sayfada aktardığı için hiç sıkılmadan bir çırpıda 100 sayfa okumuş buluyorsunuz kendinizi.

Her zaman bildiğiniz duyduğunuz tarihi kişiliklerin, elbette kurgulanmış haliyle, neler yaşadığını, hissettiğini Beyazıt Akman'ın kaleminden okumak mutluluk verici. Şimdiden İmpatorluk III' ün beklentisine girmemek işten değil.

3 yıllık bir araştırmanın sonunda ortaya çıkartılmış bu eser her sayfasında bunun hakkını veriyor. Araştırmadan,özümsemeden yazılmayacak ayrıntılarla dolu bir eser olduğunu düşünüyorum. Denizcilik terimlerinden tutun, hat sanatının incelikleri ve felsefesine; yıldız biliminden tutun engizisyonun temellerine, semavi dinlerin dünya tarihine etkisine kadar bir çok bilgiyi zevkle okuyacağınızdan eminim.

16.yy da katoliklerin İspanya topraklarında yaptığı zulüm karşısında müslümanların ve yahudilerin yardım çağrısına kayıtsız kalmayan II. Bayezid'ın 5 asırdır anlatılmayan hikayesinin anlatıldığı kitabı şiddetle tavsiye ediyorum.

16 Kasım 2012 Cuma

Samsung Galaxy Note II

 

 
Öncelikle bunun bir inceleme yazısı olmadığını belirtmeliyim. Uzun yıllardır iphone kullanıcısı olan ve aylardır iphone 5 in çıkmasını bekleyen biri olarak neden Galaxy Note II aldığımı ve bunun yanı sıra bu yazıyı yazma ihtiyacı duymamın sebeplerini açıklayacağım.

Türkiye gibi büyük bir pazarda neden Apple Store olmadığını yada başka yöntemlerle Apple'ın yeni çıkarttığı ürünleri ülkemizin pazarına niçin bu kadar gecikmeyle getirdiğini bir türlü anlayamıyorum. İphone 5 in tanıtımının üzerinden tam 2 ay geçti ve hala ürünün Türkiye pazarına garantili olarak girişine 1 ay kadar var. Fazla naz aşık usandırıyormuş evet. Ben Apple taraftarlığı yolunda ilerlerken bir şekilde İphone 5 almayı kafama koymuşken Galaxy Note II hakkında uzun bir inceleme yazısı okudum. Acaba mı diye düşünürken şimdi elimde gerçekten güçlü,kaliteli ve çok fonksiyonlu bir cihazla mutlu olduğumu söyleyebilirim.

 
Herkesin aklına ilk gelen soru çok büyük değil mi? Evet şuan 5.5inç lik ölçüsüyle piyasada ki en büyük cihazlardan biri ama  tek elle rahatlıkla kullanabiliyor (bayanlarda biraz sorun olabilir) ve bunun için çeşitli ayrıntılarla kolaylık sağlamışlar; tuş takımının sağa bitişik olarak küçük halde kullanılması örneği resimde görülebilir. Bu sayede tek elle kullanabiliyorsunuz.
 
Bu cihazı tercih etmemde ki en büyük sebeplerden biride fotoğraf ve video kalitelerinin artması, oyunların daha çok yer kaplaması sonucu oluşan hafıza ihtiyacı. Almayı düşündüğüm (ve en uygun fiyatlı) İphone 5, 16 GB ve arttırılabilir hafızası yok. Buna karşın Galaxy Note II'nin hafızasını arttırma şansınız var (Micro SD kart desteği sayesinde).
 
Fiyat açısından da oldukça avantajlı bir durumla karşı karşıya kaldım. Note II'yi 10 taksitle 1800 TL ye aldım. En az bir ay sonra alabileceğim İphone 5'in ise en az 2400 fiyat etiketi olacağını düşünüyorum.
 
Bunun yanı sıra 4 çekirdekli işlemcisi ve 2gb önbelleği ile Note II piyasada ki en güçlü cihaz. Kullanım sırasında bunu çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Açıkçası kullandığım dizüstü bilgisayarımdan bile güçlü bir donanımı var ve çoğu zaman birçok işlemi bilgisayarımdan daha hızlı yapabiliyorum. Gerçek anlamda Multitasking (çeşitli işlemleri aynı anda yapabilme) özelliğini sadece bu cihazda görebilirsiniz. Resimde görüldüğü üzere YouTube'dan video izlerken Twitter da gezinebilirsiniz. Mail, mesajlaşma, galeride gezinme ve aklınıza gelebilecek herşeyi aynı anda yapmanıza izin veren bir sisteme sahip.
 
İçerinde bulunan S-pen kalemi ile çok sayıda uygulamayı yönetebiliyorsunuz. Uygulamaları kullanmak, internette gezinmek ve mesajlaşmak hatta mail atmak için bu kalemi bu kadar kullanabileceğimi düşünmemiştim. Gerçekten çok işlevsel bir yardımcı özellik.
 
Kamera ve video çekiminin kalitesi oldukça başarılı. Bunun yanında İphone'un aksine kamera ayarlarını istediğiniz gibi yönetebilme şansına sahipsiniz. Yüksek çözünürlüklü ekranda oyun oynamanın, bir şeyler izlemenin yada internette gezinmenin keyfide gerçekten bambaşka.
 
Tüm bu özellikleri kullanırken insanın aklına gelen önemli sorulardan biride pil ömrü. 1 haftalık kullanımım sonucunda gözlemim, biraz pasif bir kullanımla rahatlıkla 2 tam gün pilinin dayandığı. Ben gün boyu cihazı kullanmama rağmen henüz 1 gün içinde tam boşalmış bir halde sarj etmek için prize takamadım. Mutlaka %30'luk bir yüzde kullanım için kalıyor. Buda İphone 4 yada 4s ten farklı bir pil performansı olmayan İphone 5'e karşı bir başka avantajlı taraf.
 
Sonuç olarak ilk defa kullandığım Android işletim sisteminden de oldukça memnunum ve büyüklüğü sorun olmayacak herkese bu telefonu gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.
 
 
 

6 Kasım 2012 Salı

Tohumlarımızın Nesli Tehlike Altında!

Binlerce yıllık tarım geleneğini barındıran Anadolu topraklarında yetişen yerli tohumlar yaşamın sürekliliğini temsil ediyor.

Atadan kalma tohumlarımız;

* Lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazinedir
* Binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış numunelerdir
* Tarımsal biyoçeşitliliğin önemli bir parçası ve yaşamın sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazıdır
* Dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır

Ancak bugün Anadolu’ya özgü yerel tohum çeşitliliğimiz yok oluyor. Tek seferlik, ticari tohumların egemenliği nedeniyle gıdamızın ve geleceğimizin güvencesi yerli tohumların nesli tehlike altında! Yeryüzünde zengin çeşitlilikteki yaşamı sürdürebilmek, atalık tohumlarımızı gelecek kuşaklara aktarmamıza bağlı.

TOHUM TAKAS AĞI, yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımızın korunup yaygınlaşmasını amaçlıyor.

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Adım Adım Oluşumu desteğiyle yürüttüğü TOHUM TAKAS AĞI KAMPANYASI’na destek olarak,

* Anadolu’nun dört bir yanındaki ekolojik çiftliklerde yerli tohumların çoğaltılarak paylaşılmasını sağlayacak;
* Bu toprakların yüzlerce yıllık bereketinin, lezzetinin, besin zenginliğinin ve kültürünün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için sağlam patikalar oluşturacaksınız.

Verdiğiniz desteğin her kuruşu binlerce yeni tohuma dönüşecek...

Kredi kartı ile bağış yapmak istiyorsanız: https://www.bugday.org/portal/BagisAdimAdim.php

EFT/havale yoluyla bağış yapmak istiyorsanız:
Alıcı Adı: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
Garanti Bankası Karaköy Şubesi - Şube No: 400
Hesap No: 6295240
IBAN No: TR67 0006 2000 4000 0006 2952 40

www.bugday.org - www.yasasintohumlar.org
facebook.com/BugdayDernegi
twitter.com/BugdayDernegi
Twitter paylaşımlarınız için hashtag: #YasasinTohumlar

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

13 Ekim 2012 Cumartesi

HİÇ - Markus Zusak



Çok satanlar listesinde ki kitaplara çoğu zaman ön yargıyla yaklaşırım. Yine de çoğuna bakmadan geçmem. İyice araştırır eleştirilere bakar öyle alırım kitapları. "Hiç" hakkında çok fazla değerli yorum bulamamıştım ama okuduğum bir kaç yorum kitabın güzel olduğu yönündeydi. Kitabın arka kapağında bir felsefeden güzel bir kurgudan ve bambaşka bir dünyadan bahsediliyordu.

Kitap genç yazar Zusak'ın ilk kitaplarından biri,2002 yılında yayımlanmış ve 10 yıl sonra şimdi bizde çok satanlarda. Yine internette okuduğum kadarıyla 2005 yılında yayımladığı "Kitap Hırsızı" isimli romanı dünyada çok ses getirmiş çok başarılı ve çok satan bir kitap. "Hiç" 464 sayfa ama bana göre 150 sayfada anlatılabilecek bir öykünün büyük karakterle yazılıp aralara uzun boşluklar koyulup roman haline getirilmiş şeklinden başka bir şey değil. Okuması çok kolay bir kitap, zaman zaman keyifli de olabiliyor ama sonunu hiçbir yere bağlamayıp saçma bir şekilde ortada bırakırsanız kitabın içinde ki bütün gizemi değersiz kılarsınız.

Aslına bakarsanız daha çok eleştirel yaklaşılabilir ama o kadarda olumsuz olmak istemiyorum. Amacım beklentiyi yüksek tutmamanız ve hatta bana soracak olursanız zamanınızı boşa harcamamanız yönünde.

6 Ekim 2012 Cumartesi

Bulut Atlası - David Mitchell



Öncelikle kitabın farklı bir tarzı var. 6 ayrı öykü bir noktasından diğerine bağlanarak ilerliyor. Fakat bu 6 öykünün 5 i yarım bırakılarak ilerliyor ve 6 cı öykü tam bir şekilde merkezde anlatılıp kalan 5 öykünün diğer yarılarına geçiliyor. Bu şekilde anlatılınca karışık gelmiş olabilir,rakamsal olarak yazarsak şu şekilde ilerliyor; 1-2-3-4-5-6-5-4-3-2-1 .. Öykülerin her biri farklı bir tarzda yazılmış; 1.Günlük,2. Mektup,3. Roman, 4.Otobiyografi,5. Soru-cevap ve merkezde ki 6. öykü yerli Zachry’nin anılarını çocuklarına aktarması şeklinde. Öyküler o kadar yarım bırakılmış ki ilk öykünün baskı hatasından kaynaklı bir yarım bırakılış olduğunu bile düşündüm, böyle olmadığını ancak 100 sayfa kadar sonra anlayabiliyorsunuz çünkü.
Aslına bakarsanız kitaptan önce filmden haberdar oldum ve kitap uyarlaması olduğunu öğrendiğimde kitabı merak edip araştırıp okumaya değer olduğuna karar verdim. İyimi yaptım kötümü yaptım ona filmi izleyince karar vereceğim.. Zira genel olarak kitabı beğenmediğimi açıkça ifade edebilirim. Yazarın anlatımı son derece karışık, iki öykü hariç diğerleri benim için zaman kaybı oldu. Hem okuması zor hem de içeriği oldukça sıradan.

 2. Hikayede dahi müzisyen Frobisher’in anıları okunabilir ve eğlenceli geldi bana. Benim fikrime göre kitabı kurtaran ve hatta sadece bu hikayeden romanı oluştursa çok daha başarılı bir roman ve film olacağına inandığım kısım 5. Hikayede ki android garson kız Sonmi-451.

Ekim ayında Türkiye’de de vizyona girecek olan filmin 5 dakikayı aşan uzun bir fragmanı var. Bu kadar farklı hikayeyi anlatmak için filimin de 5 saate yakın olması gerekebilir.. Daha film vizyona girmeden birçok eleştiri almış gördüğüm kadarıyla ama ben izlemeden yorum yapmayı düşünmüyorum. Filmin yapımında  Matrix’in yaratıcılarından Wachowski kardeşlerin olması beni biraz umutlandırsa da kitabın büyük çoğunluğunu beğenmediğim için bana hitap etmesi zor gözüküyor. Yine de izleyeceğim.

20 Eylül 2012 Perşembe

Jehan BARBUR - SARI



Uzun zamandır dinlemediğim bir albümü koydum geçen gün arabamla yol alırken CD çalara. Feridun Düzağaç şarkılarının söylendiği, İyilik Güzellikspor. Çok dinlemiştim bu albümü ama 9.cu şarkı hiç bu kadar dikkatimi çekmemişti. Dinledim başa döndüm dinledim,bütün gün aynı şarkıyı dinledim. Yeniköy şarkının ismi, etkileyici bir ses; Jehan Barbur söylüyor.

İsmini duymuştum elbette ama kendi adıma bu kadar geç keşfetmeme kızdım. Tesadüfe bakın ki yeni albümü çıktı pazartesi,albümün ismi "Sarı" ,hemen aldım. Gerçekten etkileyici bir ses ve kaliteli bir albüm dinlemek isterseniz gidin alın. Uzun uzun anlatmaya çok gerek yok. Kaliteli işleri takip edip, destek olup, tavsiye etmek lazım gelir diye düşünüyorum.

12 Ekim de Bursa'da Nazım Hikmet Kültür Evi'nde albüm lansman konseri de var. Bir aksilik olmazsa gidip canlı canlı da izlemek planlarım arasında.

Şöyle de güzel bir internet sitesi mevcut ;

http://www.jehanbarbur.com/

Şarkıları kısa kısa dinleyip fikir edinilebilir.

10 Eylül 2012 Pazartesi

R.H.C.P. İstanbul Konseri Ardından..

 



Bu resim konserin bitişinden yarım saat sonra çekildi; olayları tersten anlatmak istedim zira organizasyonda düzgün giden hiçbir şey göremedik. Konser bitti ama insanlar dışarıya çıkamadılar, o kadar oyalanmamıza ve arka kapıdan çıkıp epey yürümemize rağmen hala meydan insan doluydu. İnsanlar dört bir yana yürüyüp evlerine gidecek bir araç arıyorlardı ve bunun bizim için mümkün olması en az 45 dakika yürüyüşün ardından gerçekleşti. Aracımızla gidemedik çünkü otopark yok. Çıkışta taksi ve servis araçlarının olacağı söylendi onu da göremedik.
 42bin bilet satıldığı söylendi; o alana o kadar insanı sığdırmak en hafif tabiriyle insafsızlık. Temel ihtiyaçlara ulaşılamamasından hiç söz etmiyorum bile. 1. Kategorideydik ve balık istifi izledik konseri.

RHCP den önce Athena çıktı sahneye, enerjileri yerindeydi ama sahnenin ne sesini ne ışığını kullanamadıkları için hep yaşattıkları coşkuyu  yakalayamadık bu sefer. Belki de beklentimizi RHCP a göre ayarlamıştık bilemiyorum.. Zaten Athena sahneden inerken , müziğe başlamamıza sebep olan gurupların başında gelen RHCP ı sizinle beraber izlemek için yanınıza geliyoruz, diyerek tamamladı konserini.

Vakit geldi, Josh koltuk değnekleriyle sahneye geldi, montunu çıkarıp Ayyıldızlı tişörtüyle yerine otururken Flea ve Antony sahneye geldi..Işıklar açılıp ilk sesi duyduğum andan itibaren 2 saat nasıl geçti bilmiyorum. Ne yorgunluk kaldı ne kalabalık ne açlık ne susuzluk. Ben hayatımda böyle bir performansı bir daha görebileceğimi düşünmüyorum.  Konserin tamamı usta bir yönetmenin elinden çıkmış görsel bir şölen gibiydi, sanki adam 2 saat içinde 21 ayrı klibi canlı canlı çekip bize izletti. Taraflı olabilirim kabul ediyorum, gerçekten bu adamların yaptığı müziği seviyorum ve sahnede bütün beklentilerimi fazlasıyla karşıladılar Ölmeden önce yapmam gerekenler listemin üst sıralarında olan bir hayalim gerçekleşmiş oldu böylece.

Konsere girişte elbette saatler sürdü. Birçok kontrolden geçip deney fareleri gibi labirentlerden dolaşıp her seferinde tamam şimdi alana ulaştık derken kalabalığa takılıp durduk. O anlarda etrafıma bakındığımda en dikkatimi çeken şey kalabalığın çok genç ve (bence) düzgün tiplerden oluştuğuydu. Benim bu dünyada yaşadığım süre kadar (1983 ten beri) müzik yapan bu genç adamları böyle güzel bir toplulukla izlediğim için bütün aksiliklere rağmen kendimi şanslı hissediyorum..