17 Temmuz 2012 Salı

1Q84 - HARUKİ MURAKAMİ





Haruki Murakami’nin son kitabı “1Q84” tam tamına 1256 sayfa.Ne yalan söyleyeyim alıp almamak konusunda tereddüt ettim.Daha sonra okuduğum yorumlarda tuğla büyüklüğünde ki bu kitabın okunmaya değer olduğuna kanaat getirdim.Yanılmamışım,kolay okunan,klasik tabirle elinizden düşüremeyeceğiniz bir roman 1Q84. Okuma konusunda tek sıkıntıyı fiziksel açıdan çekiyorsunuz.. Sık sık bir rahle edinmeyi düşündüm kitap elimdeyken..
Kitap, adından da anlaşılacağı üzere George Orwell’ın “1984” adlı eserine birçok gönderme içeriyor. Hatta kitap zaman olarak 1984 yılında geçiyor. 1Q84’ü okumak isteyenlere öncelikle George Orwell’in kitabını okumalarını tavsiye ederim.

Murakami Japonya’nın yaşayan en önemli yazarlarından kabul ediliyor. Batıcı olduğu ve Amerikan kültürü etkisi altında kaldığı eleştirileri ülkesinde yoğun bir şekilde konuşuluyor. Benim için bu özelliği kitabı daha okunur kıldı açıkçası. Japon halkına ait bir hayatı aktarırken kullandığı küresel öğeler, sizin hikayenin içinde kalmanızı kolay hale getiriyor. Kitabın içinden bir çok not aldım; inceleyip okumam gereken birçok kitap ismi, dinlemek istediğim birçok müzik,görmek istediğim birçok yer var.
Murakami’nin tasvirleri ve özellikle benzetmeleri müthiş; o kadar yerinde kullanıyor ki aklıma geldikçe gülüyorum hala birçoğuna. Romanın bir çok yerinde kısa kısa tekrarlara rastlıyorsunuz; bunlar sıkıcı olmak yerine uzun hikayeyi derleyip toplayıp bir bütün halinde okumaya devam etmenizde kolaylık sağlıyor.

Roman’ın içeriği hakkında bilgi verip özet geçmek yerine, “değil 1256 sayfa 2500 sayfa daha olsa okurdum” diyerek kitabın bende bıraktığı tadı size aktarmak daha doğru olur diye düşünüyorum. Yine de bu kadar büyük bir kitapta yazar ne anlatıyor derseniz;  içerisinde aşk var,zamana ait metaforlar var,güzel tasvirler ve nihayetinde sürükleyici bir kurgu var..
İyi okumalar..

8 Temmuz 2012 Pazar

RED HOT CHILI PEPPERS




2002 yazının sonlarıydı. Bir müzik kanalında R.H.C.P. ın uzak doğuda ki bir konseri esnasında yapılan röportajı izlemiştim.Röportajı yapan kişilerin Türkiye’den geldiğini öğrenen Flea, 2002 Dünya kupasında yarı finale yükselen futbol milli takımımızı çok beğendiğini söyleyerek 2005 yılında Türkiye’de konser vereceklerini müjdelemişti.Ne kadar sevindiğimi anlatamam.Ne yapıp edip bu konsere gitmeliyim diyordum ama 3 sene nasıl geçecekti?
Yıl oldu 2012.. Tam 10 sene geçti ve sonunda R.H.C.P. ın İstanbul konseri resmen açıklandı..Ertesi gün biletler alındı.. Peki şimdi 4 ay nasıl geçecekti ?? Neyse ki bugün itibariyle tam 2 ay kaldı konsere..  8 Eylül 2012 Santral İstanbul’da olmak için gün sayıyoruz.

Üstleri çıplak,yarı bilgisayar oyunu yarı gerçek 4 adam, o zaman için acayip sayılabilecek bir klip eşliğinde izlediğimde dikkatimi çekmişti ilk olarak.Fakat şarkının sonuna doğru gelen gitar solo beni benden almıştı. Uzun yıllardır cep telefonumun zil sesi olarak hala günlerce duyarım bu melodiyi zerre sıkılmadan..



Californication klibinin ardından Otherside klibi de gelince bu adamların bütün şarkılarını dinlemem gerektiğine karar vermiştim.. Müthiş şarkıları vardı üstüne daha da müthiş albümler yaptılar, bir ara dağılır gibi oldular ama şimdi büyük bir dünya turnesindeler.
Ölmeden önce yapmam gerekenler listemde en üst sıralardaydı  R.H.C.P ‘ı canlı canlı izlemek ve şimdi biletlerim elimde.. Gel 8 Eylül gel..

7 Temmuz 2012 Cumartesi

The Amazing Spider-Man






Ben hayatımda bu kadar bahtsız bir süper kahraman gördüğümü hatırlamıyorum. Örümcek Adamın belirli bir dramı vardır tabi ki kabul ediyorum ama bu yeni film,macera- aksiyon filminden ziyade tam bir drama olmuş gibi geldi bana.
Film bir devam filmi değil.En baştan yeniden çekilmiş.Çekilen ilk üçlemeyi beğenen biri olarak yeni seriye gitmeyi düşünmüyordum aslında.Fakat okuduğum birkaç yorumdan sonra izlemeye karar verdim.Bence efsane olacak kütüphane sahnesi dışında filmde aklımda kalan pek bir şey yok.

Filmin ilk yarısında bilmediğiniz bir şey yok. Neredeyse ilk filmin tekrarı, ikinci yarısından itibaren yeni film izlemeye başlıyorsunuz nihayet.

Yeni Peter Parker’a da alışmak benim için zor oldu ama yine de oyunculukların vasatın üzerinde olduğunu söylemem gerekir.
Sonuç olarak İnanılmaz olan tek şey filmin ismi.. Herşeye rağmen yaz sezonunda illa ki bir film izleyecekseniz 3 boyut desteğiyle ve güzel görüntüleriyle biraz dramatik olsa da bir kaç saat geçirebilirsiniz.

16 Haziran 2012 Cumartesi

REPLİKAS






“Biz Burada Yok İken”  hikayesi olan, ruhu olan, gelecek nesillere aktarmak için çok önemli değerleri kendine misyon edinmiş bir albüm.

İçerisinde bulunan kitapçıkta ne yapmak istediklerini açıkça ifade etmişler; bu durum günümüzde albüm almak için herhangi bir sebep bulamayan dinleyiciler için önemli bir kıstas olabilir,zira tek tek bütün şarkılara ait bilgilendirmeleri okurken şarkılara ayrı bir gözle bakıyorsunuz ve daha güçlü anlamlar yükleyerek dinleme zevkine varıyorsunuz.

Kendi tabirleriyle bu bir Anadolu-Pop albümü.70’lerden çok güçlü izler taşıyor ve günümüze müthiş safiyane bir rock tadında ulaşıyor.Elbette bu albümün Anadolu-Pop olarak tanımlanmasının da bir anlamı var.Büyük bir saygıyı,hürmeti,özeni ve elbette müthiş bir kaliteyi içeren bu albümün her parçasında Türk Rock’ının olması gereken yer hakkında kendinizi sorgulamadan alamıyorsunuz.

Barış Manço’dan Erkin Koray’a,Cem Karaca’dan Moğollara,Haramilere ve bir çok üstada ustalıklı bir saygı duruşu “Biz Burada Yok İken”..

Replikas’ı daha öncelerden bilenlere zaten bir sözüm yok ama bilmeyenlerde mutlaka bu albümü edinip dinlemeli ve arşivinde özenle saklamalıdır.

10 Haziran 2012 Pazar

Steve Jobs



Walter İsaacson’un Steve Jobs biyografisini okuyunca çok daha iyi anlayabiliyorsunuz nasıl bir dahiyle karşı karşıya olduğunuzu.Geçmişten günümüze,bilmeden o kadar çok beğendim işi var ki..
Örneğin hepsini ayrı ayrı bayılarak izlediğim Pixar filimlerinin ardında Jobs’un imzası varmış; The İncredibles,Wall-E,UP,Toy Story,Kayıp Balık Nemo ve diğerleri..  Ben bu Pixar’ın yaptığı her iş gerçekten mükemmel oluyor derken meğerse Jobs bu animasyon harikaları için tek tek uğraşıyormuş.



Küçüklüğümden hatırlarım,masa üstü renkli bir bilgisayar vardı.Sadece monitör;kasası yoktu.. İmac..

İpod’u,İphone’u İpad’i ilk gördüğümde hep şaşırtmıştı beni..Dahice fikirler ve mükemmel tasarımlar.
Hala kullandığım İphone’u benim için vazgeçilmez yapan ufak detayların hepsi için mühendislerinle saatlerce kafa patlattığını öğrenmek garip bir mutluluk verdi bana..

Matrix ten de hatırlayacağımız siyah zemin üzeri yeşil karakterle gördüğümüz o ekrandan da bizleri Jobs kurtarmış.
Örnekler çoğaltılabilir ama görülen o ki Jobs’un sıfırdan icat edip hayatımıza etki ettiği pek bir buluş yok.Ama o mevcut durumdan öyle yenilikler yarattı ki gerçekten teknoloji alanında çığır açtı.Bu konuda kitaptan şöyle bir alıntı yapmak daha açıklayıcı olacak sanırım;
..Bazı insanlar, ”Müşterilere istedikleri şeyi” ,verin diyorlar.Ama benim yaklaşımım bu değil.Bizim işimiz müşterilerin ne isteyeceklerini onlardan önce bulmak.Henry Ford şöyle bir söz söylemişti sanırım ; “Müşterilere ne istediklerini sorsaydım,’Daha hızlı bir at’ derlerdi!”..
Şöyle bir düşünüyorum da, bir dizüstü bilgisayar almak için mağazaya gittiğimde eğer bir Mac alacak bütçem yada düşüncem yoksa geri kalan markaların pek bir önemi kalmıyor.Hepsinin hemen hemen aynı tasarımı,donanımı ve işletim sistemi var.Seçim süreci neredeyse sadece fiyat kıyaslamasına kalıyor.Bu örneği cep telefonu ve taşınabilir müzik sistemlerine de uyarlayabilirsiniz.
Her ne kadar kişiliği ve insan ilişkileri bana ve birçok insana oldukça itici gelse de,Steve Jobs bu devrin en büyük dehalarından biridir benim için.Ve oğlu Reed’ten bahsederken söylediği bu şu sözler geleceğimize de ışık tutacak niteliktedir..
..”Duyduğu ilginin aynısını ben onun yaşındayken bilgisayarlara karşı duymuştum.Bence yirmibirinci yüzyılın en büyük icatları biyolojiyle teknolojinin kesiştiği alanda yapılacak.Yeni bir çağ başlıyor,tıpkı ben onun yaşındayken bilgisayar çağının başladığı gibi..”

1 Mayıs 2012 Salı

Kokusu Kadar Güzel Olmayan Yiyecekler

Listemizin geri sayımı ;


3. Kahve :
      Güzel bir kahvenin yerini hiçbir şey tutamaz kabul.Mis gibi bir Türk kahvesi,toprak kokulu koyu bir filtre kahve,lezzetli bir mocha yada en zor anlarda imdada koşan nescafe bazen günün en mutlu anını yaşatır insana.Ama bir düşünün,reklamlarda bile kahvenin  kokusuna vurgu yapılır,çoğu zaman herhangi bir yerde duyduğumuz kahvenin kokusu kendimizden geçirir bizi ve hatta kavrulan,öğütülen bir kahvenin müthiş kokusu kaplar etrafı..O an koca bir fincan kahve bile içebilirim diye düşünürsünüz ama içimi hiçbir zaman kokusunun verdiği hazzı vermez insana.



2.Leblebi :
       Yıllar önce bir arkadaşımla Pazar yerinin kalabalığı,gürültüsü içinde ilerlerken burnumuza gelen mis gibi bir kokuyla etrafımıza bakındığımı hatırlıyorum.Bir kuruyemiş dükkanın önünde büyük bir makine da leblebi kavruluyordu.Cebimizde ki bir iki lira bozuk parayla almaya niyetlendik.O kadar güzel kokmuştu ki. Esnaf amcamıza uzattığımız bozuk paralarla amcanın eline leblebileri koymak için aldığı kese kağıdı arasında ki orantısızlığı fark edince geri dönülmez bir yola girdiğimizi anlamıştım.Neredeyse yarım kiloluk bir kese kağıdı leblebiyle yola koyulduk.Yol bitti mahalle bitti gün bitti ama o kadar arkadaşa ikram etmemize rağmen leblebiler bitmedi.Atmaya da kıyamıyoruz.Midemiz zaten kendinden geçti.O gün anladım ki leblebinin kokusuna bir daha kanılmayacak.



1.Haşlanmış tane mısır :
       Listemizin bir numarasında elbette bardak mısır olarak ta ünlenen şahane kokulu vasat lezzetli ürünümüz var. Sokakta,alışveriş merkezlerinde nerede olursa olsun buram buram kokusu heryere yayılıyor bu meretin.Açsınız büyük bir bardak alıyorsunuz tuzu yağı isterseniz çeşitli sosları her şeyi tamam.. Ama ağzınıza attığınız ilk kaşıkta bütün hayalleriniz yıkılıyor. Mısır işte bu.. çok güzel ama kokusu kadar güzel değil be arkadaş..

1 Nisan 2012 Pazar

Bursa-Ankara Yolu Trafik Çilesi



Bursa – Ankara yolunda aylardır süren bir trafik çilesi yaşıyor insanlar. Haftada iki sefer bu yolu kullanmak zorunda olduğum için ve dönüş zamanım tam trafiğin yoğun olduğu zamana denk geldiğinden dolayı uzun süredir bu çileyi yaşıyorum.
Bu çilenin sebebi Bursaray çalışması.Tabi ki olması gereken yatırımlar,çalışmalar bunlar ama benim itirazım alternatif yolların uzunluğu ve yolun bir bölümünün çalışması tamamlanmadan diğer bir bölümünün de alternatif yola verilmesi. Normal yolu kullandığınızda ortalama 5 dakika sürecek bir yolun alternatifi ortalama 35 dakikalık bir yol olabilir mi? Bu mudur planlama?






Yukarıda ki resimde yolu aklınızda canlandırmak için normal yolu yeşille,alternatif yolu kırmızı ile göstermeye çalıştım.(Kabul ediyorum resmin boyutunu istediğim gibi ayarlayamadım)
İlk bakışta çok farklı mesafeler gibi görülmeyebilir ama alternatif yolun darlığı,zeminin kalitesi ve trafik ışıklarıyla ağır vasıtaların dönüşlerde ki zorlanmaları bu yolun çile haline dönmesine yetiyor da artıyor bile.
Üstelik bu bahsettiğim ve resimle gösterdiğim bölüm sadece Kestel-Bursa yönünde ki güzergah.Ayrıca Bursa-Kestel yönünde de bol alternatifli ve çileli bir güzergah mevcut.
Çok kısıtlı bilgime rağmen ben bu çalışmalarda belirlenen çalışma takviminin ve alternatif yolların olabilecek en uygun planlama olduğunu düşünmüyorum.
Keşke bu durumda ki mağduriyetimizi bildirip geri dönüş alabileceğimiz bir platform olsa ve keşke halkımız her konuda olduğu gibi bu konuda da bu kadar sessiz ve çaresiz kalmasa.